Adana FM
Adana FM

DOLAR

34,5380

EURO

35,9474

ALTIN

3.004,18

BIST

9.549,89

Mücella Yapıcı, cezaevinde 100 gününü anlattı

Gezi tutuklusu Mücella Yapıcı, cezaevindeki 100 gününü SÖZCÜ’ye anlattı. Yapıcı, cezaevini Viktor E. Frankl’dan alıntıyla “sosyal ve kültürel …

Mücella Yapıcı, cezaevinde 100 gününü anlattı

Gezi tutuklusu Mücella Yapıcı, cezaevindeki 100 gününü SÖZCÜ’ye anlattı. Yapıcı, cezaevini Viktor E. Frankl’dan alıntıyla “sosyal ve kültürel ıssızlık” olarak nitelendirdi.

Gezi Davası’nda 18 yıl hapis cezası verilen ve 25 Nisan’da tutuklanarak Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne götürülen Mücella Yapıcı, Osman Kavala hariç diğer Gezi tutukluları gibi 100 gündür cezaevinde.

Bu süre zarfında birçok haksızlığa, hukuksuzluğa maruz bırakılan Yapıcı, muayenelere götürülürken bile kelepçeli halde götürülmüş, diş hekiminde bile kelepçesi çıkarılmamıştı.

Yapıcı, cezaevinde geçirdiği 100 günü SÖZCÜ’ye anlattı:

“Bugünlerde okuduğum Viktor E. Frankl’ın ‘İnsanın anlam arayışı’ kitabında da bahsettiği gibi tutsakların garip bir zaman deneyimi var. Hani hep deriz ya ‘zaman izafidir’ diye… İşte bu izafiyet durumu kapatıldığınız yerde inanılmaz bir biçimde kendini hissettiriyor.

Bazen kısacık bir zaman dilimi hiç tükenmeyecekmiş gibi gelirken (ki ben bunu hastanelere götürüldüğümde çok yoğun hissettim ya da karşılaştığımız kötü muameleler sırasında) bazen de koskoca bir hafta çabucak geçiveriyor. Örneğin açık/kapalı görüşlerimizin olduğu sabahlar sevdiklerimizi göreceğimiz saatlere kadar haftalar sürüyormuş gibi geliyor hepimize.

TARİHİN GARİP BİR CİLVESİ 

Demem o ki bu 100 gün meselesi beni çok etkilemedi. Yani gün saymıyorum. Ancak genel olarak bu 100 günü iki aşamalı olarak değerlendiriyoruz. Özellikle sevgili Çiğdem Mater ve benim için iki ayı aşkın bir süre tutulduğumuz 9 metrekare hücre koşulları berbattı. Tabii ki kuşkusuz bu süreyi tek başına kapatıldığı hücrede geçiren sevgili Mine Özerden için de.

Özellikle benim için tarihin garip bir cilvesi olarak Nazlı Ilıcak’ın kaldığı M-12 koğuşuna nakledildiğimizden beri ‘Burası cezaevi bağğyan’ mottosuna göre oldukça konforlu şartlarda sayılırız.

Her iki durumun da kendine göre dezavantajları var doğal olarak. Hücredeyken çıkarıldığımız havalandırma saatlerinde ve hücrenin pencerelerinden diğer hücrelerde kalan mahkumlarla görüşebiliyor, cezaevindeki diğer kadın ve çocuklarla hikayelerimizi, dertlerimizi, çözümlerimizi ve ihtiyaçlarımızı paylaşabiliyor ve yığınla yaşam öyküsü biriktiriyorduk.

Şimdi ise sadece üçümüz varız. İlişki kurabildiklerimiz sadece infaz görevlileri. Tabii ki görüşmecilerimiz, avukatlarımız ve bizi hiç terk etmeyen milletvekillerimiz var. Koğuş şartlarında bu görüşmeler can suyu gibi. Gerisi yine Viktor E. Frankl’ın dediği gibi “Sosyal ve kültürel ıssızlık”.

KENDİNİZE BİLE YABANCILAŞIYORSUNUZ

Günlerimiz bazen ağır aksak, bazen çabucak geçiyor işte. İnsanın farklı durumlara ve koşullara uyum sağlama gücü beni hep şaşırtmıştır. Bazen olasılığını düşündüğünüz bir durum için ‘Ban yapamam, dayanamam, nasıl üstesinden gelirim’ diye kaygılandığınız yaşam oyunlarını öylesine umulmadık bir olgunluk ve güçle aşabiliyorsunuz ki. Kendinize bile yabancılaşıyorsunuz, ‘Bu kişi ben miydim, nasıl dayandım?’ diye.

Nietsche’nin dediği gibi galiba “Amacı olan bir kişi için ‘nasıl’ yoktur”. Ve de “Bizi öldürmeyen şey bizi güçlendirir…”

100 günde cezaevi koşulları ve cezaevinde yaşamak hakkında ahkam kesmek bana ve bize yakışmaz gibi geliyor. Yıllardır haksız, hukuksuz ve vicdansız biçimde esir tutulanları düşününce…

KADIN OLMANIN GÜCÜ HER ŞEYE KATLANMAMIZI SAĞLIYOR

Bizim dava özelinde bu soruları 5 yıldır her türlü hile ile içeride tutulan Osman Kavala’ya sormak gerekir. Ancak bu kısa deneyim sonrası şunları söyleyebilirim. Haklı olmanın ve aklının, vicdanının, bilimin ilkeleri doğrultusunda davranmış olmanın ve belki şahsen göremeyecek olsam da barışın, demokrasinin, emeğin, eşitliğin ve özgürlüğün bir gün mutlaka dünyaya hakim olacağına dair inanç ve umudum beni gerçekten güçlü kılıyor.

Ve de kadın olmak… Kadın olmanın yaratıcı ve sağaltıcı gücü her şeye katlanmamızı ve de gülerek onu yenmeye çalışmamızı sağlıyor. Kuşkusuz gülmek, ‘gülmek devrimci bir eylemdir’ çünkü…