‘Hayatın anlamı’nı nerede arayalım hocam?
Hepimiz hayatın içinde sürekli oradan oraya savruluyoruz. İki dakika başımızı ellerimizin arasına sıkıştırıversek diyeceğiz ki “Ben neden yaşıyorum, hayatın anlamı ne…” Bu soru masalarımıza meze olmanın ötesine geçemiyor ne yazık ki… Yarım asırlık meslek kariyerinde, psikolojiyi bilimsel temelinden uzaklaşmadan anlaşılır hale getiren Acar Baltaş ve gazeteci Mert İnan, ‘Hayat En Çok İyileri Kırar’ kitabında harika bir sohbete imza atmış.
Prof. Dr. Acar Baltaş’ı okumaya, izlemeye bayılıyorum. Sevgili meslektaşım Mert İnan, “Hayat en çok neden iyileri kırar, kırıldığımız yerden nasıl güçleniriz, nasıl mutlu oluruz, değişim her yaşta mümkün mü” gibi peşinde olduğumuz soruları sormuş, Acar Baltaş da yanıtlamış. İşte sorulardan biri: “Anlamı nerede aramalı hocam, siz nerede arıyorsunuz?”
Cevap: Bu dünyadan göçtükten sonra geride nasıl bir iz bırakacağım üzerinde düşünmeye, bu yönde yaşamaya gayret gösteriyorum. Herkes kendi meziyeti, kapasitesi uyarınca yararlı ve önemli işler yapabilir. Geride kalanlara yararlı olmak, ilerisi için iz bırakmak; kimi zaman dağı taşı korumak olduğu gibi, kimi zaman kedileri, köpekleri doyurmak, onları sahiplenmek olabilir. Önemli olan, inandığımız değerler için mücadele etmektir. Böylelikle kendimizi aşan bir amaca hizmet ederiz. Bu farkındalık veya bilinç hali de ancak vicdanımızı geliştirerek olur.
Prof. Baltaş’a göre hayatın getirdiklerini kabullenmeliyiz. Kendisi her gün en az on kez şükrettiğini söylüyor, çünkü sahip olduklarının farkında.
HAKSIZLIK MOTİVASYONUMU BOZUYOR!
Hepimiz haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz değil mi? Motivasyonumuz düşüyor, hayattan soğuyoruz. Peki nasıl yeniden ayağa kalkacağız?
Acar Baltaş bu konuda şunları söylüyor: “Haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız ya sahip olduklarınızın yetersiz olduğuna inanıyor ya da hak ettiğiniz hayatı yaşamadığınızı düşünüyorsunuzdur. Şartlar ne olursa olsun, hayata nereden ve nasıl baktığınız önemli. İnsan denen canlının binlerce yıldır süregelen kaotik bir ortamın içinde soyunu sürdürdüğünü asla unutmayın. Dünya ve hayat bizden önce de vardı, bizden sonra da olacak.”
Ne kadar haklı değil mi? Belki bu satırları okuduktan sonra oturur, düşünür ve hayatta haksızlığa uğrayan tek kişinin biz olmadığını anlarız.
Zaten Acar Hoca da diyor ki, “Şunu kesinlikle kabullenmemiz gerekiyor; öyle veya böyle, hayat inanılmaz haksızlıklarla, adaletsizliklerle dolu. Bu haksızlık ve adaletsizliklerin büyük kısmı da fırsat eşitsizliklerinden kaynaklanıyor. Fırsat eşitsizliğinin olduğu yerde insanlara ‘Hayatınız var, yaşayın’ demek hakaret gibi algılanır, dahası söyledikleriniz karın doyurmaz. Şunu da biliyoruz ki bugün insanların önlerine hayat diye konulan; günde sekiz saat çalışmak, iki üç saat yollarda vakit harcamak, yöneticilerini memnun etmek… Üstüne üstlük bunun karşılığında onlara sunulanlar ancak yaşayabilecekleri, hatta sadece temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kadar para… Durum böyleyse orada yaşamın anlamı elbette sorgulanır.”
Tamam, buraya kadar her şey doğru. Biliyoruz ama içinden nasıl çıkacağız, bu konuda hiçbir fikrimiz yok değil mi?
Hemen açıyoruz kitabı, Acar Hoca’ya kulak veriyoruz:
“Evet hayat adaletsizliklerle dolu ancak bir de zaman gerçeği var. Ne kadar paranız olduğunu bilirsiniz ancak ne kadar zamanınız kaldığını asla bilemezsiniz. Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, her kişinin biricik görevi ve sorumluluğu yaşamını vicdan, etik ve anlamlar çerçevesinde sürdürmektir. Bu her şeyden önce kendinize olan sorumluluğunuz ve özsaygınızdır. Yenilgiyi en baştan kabul etmek, korkup sinmek olsa olsa ancak korkakların davranışıdır. Sadece vicdanlı kalabilmek bile anlamlı bir yaşam ve yolculuktur.”
Nasıl vicdanlı kalabiliriz, bunu da yine kitapta Acar Baltaş’ın Mert’in sorularına verdiği cevaplarda bulabilirsiniz.
Nasıl mutlu oluruz?
Busorunun cevabı için neler yapmıyoruz değil mi? Kaç kapı çalıyoruz, kişisel gelişim kitaplarının satışından da anlıyoruz ki en büyük sıkıntımız bu. Çok mutsuzuz. Acar Baltaş’a göre mutsuzluğun temelde beş sebebi var.
Beklentilerimizin gerçeklerimizden büyük olması.
Kendimizi hep başkalarıyla kıyaslamak.
Geçmişe takılıp kalmak.
Hep olumsuz konuşan insanlarla yaşamak ki bu fırsatları görmeyi engelliyor, insanın ufkunu daraltıyor.
Kusursuzluğu hedeflemek.
“Ne yapmalı o zaman, nasıl davranmalı diye. İşte cevap: Ben gençlere her zaman beyinlerini, düşünce ve hazlarını kontrol etmeleri gerektiğini söylüyorum. Gençler hayatlarını,
geleceklerini belirleyecek sınavlardan geçiyorlar. Kısa dönemli hazlarını uzun dönemli amaçlarının önüne koyan gençler sonunda mutsuz olup hayal kırıklığı yaşıyor. Hayat sadece amaçlarının peşinde olmaktan ya da sadece mutluluktan ibaret değildir. Hayat her yaşta, her zaman fırsatlar sunar. Yaşamımızı her yaşta değiştirmek mümkündür. Her gün anlamlı görünmeyen işler yaparak da mutlu olabiliriz. Belirleyici olan kişinin var olana kattığı anlam, kendisine verdiği değer ve misyondur.”
SOSYAL MEDYA VE TEŞHiR PANDEMiSi
“Sosyal medya bir teşhir pandemisi yarattı. İnsanlar çok özel olması gereken anlarını düşüncesizce paylaşıyor. Mahremiyet ortadan kalkıyor. Mahremiyetin ortadan kalkması utanma duygusunu köreltiyor. Büyüklerimiz, alamayan utanır diye, sokakta bir şey yememizi istemezdi. Sosyal medya toplumsal empatinin kaybolmasını kolaylaştırıyor.”