Can Atalay, SÖZCÜ’ye konuştu: Soruşturma üst düzey bürokrat, siyasi sorumlulara kadar uzanmalı
Daha önce Soma ve Hendek’te madencilerin avukatlığını yapan Can Atalay, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden SÖZCÜ’nün sorularını yanıtladı …
Daha önce Soma ve Hendek’te madencilerin avukatlığını yapan Can Atalay, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden SÖZCÜ’nün sorularını yanıtladı. Atalay, Bartın’daki facianın ardından açılan soruşturma için “Bu sefer üst düzey bürokrat, siyasi sorumlulara kadar gidilmeli” dedi.
Soma davasında, Hendek’te, Ermenek’te işçilerin, madencilerin avukatlığını yapan Can Atalay, Gezi davasında hapis cezasına çarptırılarak tutuklanmıştı. Atalay, Bartın’daki maden katliamını cezaevindeki koğuşundan öğrendi.
Soma’da ve Hendek’te hayatını kaybeden işçilerin haklarını savunmak ve sormluların yargılanmasını sağlamak için yapılan davalara yüzlerce kez gitti. Bartın’daki facianın ardından da onun sözleri sosyal medyada sıkça paylaşıldı.
Atalay, “Türkiye’de en ucuz maliyet kalemi işçi canı. Bu düzen böyle gitmez. İşçilerin canını hiçe sayarak bu ülkeyi kalkındıramazsınız” diyordu. Türkiye, önceki facialardan ders çıkarmadığı için sürekli yeni işçi ölümlerine yeni facialara kapı aralanıyor.
CUMA AKŞAMINDAN BU YANA DAHA BİR DAR OLDU…
Avukat Can Atalay, tutuklu olarak bulunduğu Silivri Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.
“Malum burası dar bir mekan. Cuma akşamından bu yana daha da bir dar oldu” diyen Atalay, öncelikle soruşturma aşamasına dair konuştu:
* Bir hafta oldu ve bugün itibariyle hala tek bir gözaltı dahi yok. Gereken arama ve el koymalar yapıldı mı onu bile bilmiyoruz.
“BU SEFER ÜST DÜZEY BÜROKRAT VE SİYASİ SORUMLULARA GİDİLMELİ”
* Amasra doğrudan bir kamu işletmesi. TTK genel müdürü, daha önce işçi ölümleri nedeniyle “taksirle ölüme sebebiyet” gibi en alt düzeyde ceza almış olan biri. Bu sefer hiçbir dolayım olmadan üst düzey bürokrat, siyasi sorumlulara gidilmesi gerektiği açık.
* Anlaşılan bu nedenle yeterli ve ısrarlı bir kamuoyu ilgisi sağlanamazsa bu katliamın gerçek sorumlularını değil alt düzeydeki birilerini ve ellerinden gelirse de geciktirerek yargılayıp olması gerekenin çok altında cezalarla kapatmaya çalışacaklar.
* Televizyondan dinlediğim kadarıyla bile bu ölümlerin sorumlusu alt düzeye yıkılamayacak tercih ve politikalar (ve bunların sorumlusu siyasetçiler) ve üst düzey bürokratlardır. Soruşturma aşamasından, yani bugünden başlayan ısrarlı bir takip, olmazsa olmazımızdır.
* Soma ve Hendek, Türkiye’nin bu koşullarında dahi kararlı, ısrarlı bir mücadelenin hukuki kazanımlara, yeni hukuki mevzilere uç verebildiğinin kanıtıdır.
AMASRA, İŞÇİ CANI EN UCUZ MALİYET KALEMİ OLMAMALI MÜCADELESİNİN TARİHSEL BİR AŞAMASI OLABİLİR
* Eğer halkımızın Amasra’ya ilgisi hızla soğumaz ve Soma’daki gibi ‘onlar da hala filancaya oy veriyor’ saçmalığı yeniden yaşanmazsa Amasra, kimsenin ekmeğini kazanırken göz göre göre ölüme gönderilmemesi, işçi canı en ucuz maliyet kalemi olmamalı mücadelesinin tarihsel bir aşaması olabilir.
CİNAYET VE KATLİAM DENMESİNİ ÖNEMSİYORUM
Atalay, ‘facia’ kavramını bir kenara bırakarak cinayet ve katliam kelimelerinin kullanılmasını da önemsiyor, kader ve fıtrat sözlerinin ise sadece emeğiyle ile geçinen insanlar söz konusu olduğunda kullanıldığını belirtiyor:
“Bu ve benzeri, göz göre göre ölüme gönderilme hallerinde işçi canının bir maliyet kalemi hatta en ucuz maliyet kalemi olarak değerlendirilmesi ile yaşanan ölümlere “cinayet”, toplu ölümlere ise “katliam” denmesini önemsiyorum.
UTANIYORUM, ONLAR ADINA DA UTANIYORUM
Kader planı ve fıtrat sözleri bize gelince emeği ile geçinen insanlarımızın canı söz konusu olunca ediliyor. Ama kendilerine gelince bu değişiyor. Utanıyorum. Onlar adına da utanıyorum.
SOMA’DAKİ ÖRNEK MÜCADELE
Şehit sözcüğü eğer yere batasıca yalanın dayanağı yapılmaya çalışılıyorsa bunun da kabul edilemez olduğu açıktır. Ancak ‘madenci şehidi’ ve ‘şehit madenci aileleri’ kavramlarının Soma davası süresince mücadelenin kavramları olduğunu, her ay hesap sorma azmini hiç elden bırakmayan madenci ailelerinin bu pankartla yürüdüğünü ve aynı zamanda “kader değil katliam, kader değil cinayet” sloganını Türkiye’nin hem tarihine, hem de geleceğine yazdığını anımsatmak isterim.
‘Şehit madenci ailesi’ ısrarı hem ‘öyle şehit deyip katilleri koruyup kollayamazsınız’ demekti, hem de hukuki bir statü olan ‘şehitlik’ ile ilgili hak talebiydi.
Tarih, emeği ile geçinen insanların aleyhine tasarlanmış kurum, kuruluş ve kavramların halkın hanesine kazanılması örnekleri ile doludur.”