Bu gece çocuğunuzu uyutmadan önce masal okumaya ne dersiniz? İşte birbirinden güzel masallar..
Kurabiye canavarı masalı Günlerden bir gün kadının biri havalimanında, uçağını bekliyordu. Kadın beklemekten epeyce sıkılmıştı, ancak …
Kurabiye canavarı masalı
Günlerden bir gün kadının biri havalimanında, uçağını bekliyordu. Kadın beklemekten epeyce sıkılmıştı, ancak uçağının kalkmasına baya bir süre vardı. Beklerken havalimanın marketinde kitap ve bir kutu kurabiye satın alıp, kitabını okurken kurabiyeleri atıştırmak için oturacak bir yer buldu.
Kitaba o kadar kapılmıştı ki, yanına oturan adamı fark etmemişti bile. O esnada yanında ki adamın kurabiyeleri izin almadan yediğini fark etti.
Kadın bu durumu görmezden gelip kitabını okumaya devam etti, ama her fırsatta saate bakıp, bir an önce uçağına binip gitmek istiyordu. Kurabiye hırsızı kurabiyeleri yavaş, yavaş yerken kadın görmezden gelmeye devam ediyordu.
Bir süreden sonra kadın artık öfkelenip, kendi kendisine:
“Dua etsin ki, insanlığımı kaybetmedim! Her daim öfkemi tüm şartlar altında kontrol altına almamı ailem zamanında bana öğretti, yoksa burada bu adamı rezil ederdim!”
Bu düşünceleri düşünürken kadın, kurabiye paketinde son bir adet kurabiye kalmıştı ve kadın kurabiye hırsızın şimdi ne yapacağını merakla bekliyordu.
Devekuşu ve aslan masalı
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde dağların ardındaki bir ormanda güçlü mü güçlü bir Aslan yaşarmış. Bu Aslan herkes tarafından yenilmez olarak bilinen, herkese sözü geçen bir Aslanmış. Onu kim görürse direkt olarak saklanır, canını kurtarmaya çalışırmış.
Yine bir gün Aslan ormanda geziyormuş. Karnı tok, muhabbet edecek birilerini arıyormuş. Amacı kimseyi avlamak değilmiş. Onu gören bir Deve Kuşu korkudan ne yapacağını bilememiş. Canını kurtarmak için çözüm ararken kendini saklamakla yetinmeye karar vermiş. Sonra etrafta bir şey bulamayınca kumun içine saklanayım demiş.
Sonra yavaştan kazmaya başlamış. İlk olarak kafasını kuma gömmüş. Bir de ne görsün kafasını sokunca Aslanı görmüyor. O halde onun da görmeyeceğini zannetmiş. Bu yüzden kafasını gömmekle yetinmiş.
Sonra Aslan deve kuşunun yanına gelmiş. Ne yaptığını anlamaya çalışsa da anlam verememiş. Etrafında iki tur döndükten sonra onunla sohbet etmek istemiş. Zaten karnı tokmuş canı onu avlamak istemiyormuş. Arkasına geçip dürttüğü anda Deve Kuşu korkudan tekme atmış birden.
Aslan bu tekme karşısında bayılmış yere düşmüş. Deve Kuşu neye tekme attığını anlamak için hemen kafasını kumdan çıkarmış. Yerde yatan güçlü Aslanı görünce birden gaza gelmiş. Aslanın öldüğünü sanmış. Hemen gidip arkadaşlarını çağırmış. Tüm hayvanlar Aslanın etrafına toplanmış. Deve Kuşu anlatıyormuş. Bana sataşınca bende ağzının payını vermek istedim. Yerden yere sürükledim tarzında laflar ediyormuş.
Diğer hayvanlarda deve kuşunu tebrik edip onun yerinde olmak istemişler. Bende olsaydım böyle yapardım diyen hayvanlar çokmuş. Birden Aslan kendine gelmeye başlamış. Etrafında Aslanın kımıldadığını gören hayvanlar geri çekilmeye başlamışlar. Tabi deve kuşunun arkası dönük olduğundan haberi yokmuş. Birden kükremeye başlamış. Tüm hayvanlar korkudan ne yapacağını bilememiş. Kaçışmaya başlamışlar. Karnı tok olan Aslan ise sakince uzaklaşmış oradan.
Kıymetli tuz masalı
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir padişah yaşarmış. Bu padişah oldukça varlıklı, zengin, aynı zamanda da heybetliymiş. Yeri göğü inleten askerleriyle ve altından saraylarıyla herkes tarafından bilinen ve korkulan biriymiş. Böylesine güçlü ve heybetli olmasının yanı sıra aynı zamanda da kendine hayran biriymiş. Bir gün hayatta en çok değer verdiği varlıkları olan çocuklarını odasına davet etmiş ve onlara harika bir ziyafet hazırlatmış. Yemeğin ortasında kızlarına sorular sormaya başlamış ve kızlarının kendini ne kadar sevdiğini onlardan da duymak istemiş. Bunun üzerine Padişah sormaya başlamış:
– “Güzeller güzeli kızlarım, siz benim bu dünyadaki en değerli varlıklarımsınız. Saraylarım, ordularım, vezirlerim ve daha nice malım var ancak benim için en kıymetli olan sizlersiniz. Peki söyleyin bakalım, siz beni ne kadar seviyorsunuz?”
Bu soruyu duyar duymaz Padişahın en büyük ve en uyanık kızı fırlamış ayağa ve padişahı dünyalar kadar sevdiğini söylemiş. Padişahın ortanca kızıysa babasını kucak kadar sevdiğini söylemiş. En son sıra, en küçük kıza gelmiş. Küçük kız babasına onu kıymetli tuz kadar sevdiğini söylemiş. Bunu duyan padişah deliye dönmüş ve bağırarak şu sözleri söylemiş:
– “Nankör kız, sana dünyaları verdim ve sen beni tuz kadar mı seviyorsun? Muhafızlar! Derhal şunu zindanlara atın ve aklı başına gelinceye kadar orada bırakın.”
Padişahın emri üzerine muhafızlar küçük kızı zindana atmışlar. Kızı zindana atmışlar atmaya ancak saraydaki kimsenin gönlü bu duruma razı olmamış. Bu durumdan çok etkilenen muhafızlardan birisi gizlice kızın kaçmasına yardım etmiş ve kız uzun bir yolculuğa çıkmış. Vardığı köylerden birinde çok zengin bir adam onu köle olarak almış. Aradan yıllar geçmiş ve padişahın küçük kızı büyümüş. Kız artık güzelliğiyle dünyalara nam salmaya başlamış. Yüzünü gören herkes onun güzelliğine hayran kalıyormuş. Zaman geçmiş ve başka bir padişahla evlenmiş. Ancak hala aklı babasının kendisine yaptıklarındaymış. Bunun üzerine babasına haber verilmesini istemiş ve babasını akşam yemeğine davet ettirmiş. Padişah, tüm askerleri ve vezirleriyle birlikte akşam yemeğine gelmiş. Ancak yemeklerin hiçbirinde tuz yokmuş. Padişah o akşam aç kalmış ve bir anda kız ayağa fırlayarak şu sözleri söylemiş:
– “Gördünüz mü işte? Kıymetli Tuz olmadan hiçbir şeyin tadı yok. Siz tuzu küçümsediniz ve size olan sevgimin az olduğunu düşündünüz. Ancak bazı şeyler göründüğünden daha büyük bir öneme sahip olabilirler. Ben sizin yıllar önce zindana attırdığınız kızınızım.”
Padişah bu sözlerden ders almış ve tuzun aslında ne kadar önemli olduğunu fark etmiş. Daha sonra ayağa fırlamış ve koşarak kızına sarılmış. O günden sonra onlar mutlu mesut yaşayıp gitmişler.