Adana FM
Adana FM

DOLAR

34,4317

EURO

36,1497

ALTIN

2.959,80

BIST

9.367,77

Bakan Yanık’tan ‘3 çocuk’ savunması: Bu kadar travmatik etki oluşturduğunu bilmiyordum

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, eşini kaybeden kadınlara ücretsiz verilecek sosyal konutlar için getirilen “3 çocuk” şartına ilişkin …

Bakan Yanık’tan ‘3 çocuk’ savunması: Bu kadar travmatik etki oluşturduğunu bilmiyordum

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, eşini kaybeden kadınlara ücretsiz verilecek sosyal konutlar için getirilen “3 çocuk” şartına ilişkin, “Ben, bu 3 çocuk fobisini, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızda bu kadar travmatik etki oluşturduğunu bilmiyordum. 3 çocuğa niye itiraz ediyorsunuz? 3 çocuk ve üzeri, 4-5 olabilir… Bu, bize göre açıklamaya gerek olmayacak, şeffaf, anlaşılabilir bir çalışma” dedi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçesi görüşüldü. Görüşmeler sonrasında Bakan Derya Yanık, Komisyon üyelerinin sorularını yanıtladı.

“HALK DİLİYLE ÇOLUK ÇOCUK ORTADA KALMAK DEMEK”

Derya Yanık, eşini kaybeden kadınlara ücretsiz verilecek sosyal konutlar için getirilen “3 çocuk” şartı üzerine sorulan sorulara şu yanıtı verdi:

“Bu işi yapan zaten biziz. Dolayısıyla kimseye itiraz edecek bir şey yok. Ben bu açıklamayı yaptığımda birtakım medya organlarında bazı gazeteci arkadaşlarımızın itirazını gördüğümde arkadaşlarla şunu konuştuk. ‘Ya biz doğru anlamadık galiba, bu kadar açık bir şeye niye itiraz geliyor’ diye dönüp bir daha açıklama yapmıştık.

Hatta birkaç gazeteci arkadaşı da basın müşavirimiz aradı bu işin mantığı şudur falan diye. Bu kadar gündeme gelince şaşırdım. Sosyal yardım mantığı; en dezavantajlı gruptan başlarsınız, sonra yavaş yavaş desteklediğiniz grupları elimine edip, aradan çıkarıp ondan sonra diğer daha az dezavantajlı kademeler arasında kıyasladığınızda nispeten daha şartları iyi olanlara doğru yürürsünüz. Bu işin temel mantığı budur.

Niye 3 çocuk? 18 yaş altı çocukları olup bakım ve gözetim sorumluluğu annede olan 3 ve üzeri… Desteklenmeye ihtiyacı var demek. Türkçesi bunun halk diliyle çoluk çocuk ortada kalmak demek.

Önce 3 ve üzerini desteklersiniz. Bir sene sonra 2 çocuk ve üzeri desteklersiniz. Bir sene sonra 1 çocuk, bir sene sonra çocuğu olmayan. Ama desteğe ihtiyacı olan, eşini kaybetmiş, sosyal koruma mekanizması olmayan kadınları desteklersiniz. Veya erkekleri desteklersiniz. İlla kadınlar olması gerekmiyor”

“BU KADAR TRAVMATİK ETKİ OLUŞTURDUĞUNU BİLMİYORDUM”

Bakan Yanık, “Ben, bu 3 çocuk fobisini, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızda bu kadar travmatik etki oluşturduğunu bilmiyordum. 3 çocuğa niye itiraz ediyorsunuz? 3 çocuk ve üzeri, 4-5 olabilir… Bu, bize göre açıklamaya gerek olmayacak, şeffaf, anlaşılabilir bir çalışma” dedi.

“SMA İLE İLGİLİ ÇOK BÜYÜK BİR DUYGU SÖMÜRÜSÜ VAR”

Bakan Yanık, vekillerden gelen sorulara şöyle yanıt verdi:

“Vekillerimizin kendi illeriyle alakalı taleplerini not etti arkadaşlar. Bunlarla ilgili notları da paylaşacağım. SMA tedavisiyle alakalı bir yorum geldi. Doğrudan bakanlığımızın görev alanı olmamakla beraber hem Sağlık Bakanlığı’mızdan hem Çalışma Bakanlığı’mızdan bununla alakalı bilgileri aldık.

Şunu gayet iyi biliyorsunuz. SMA tedavisinde dünyada birbiriyle eşdeğer olan, FDA onaylı üç ilaç var; Zolgensma, Nusinersen, Nistiglam. Dolayısıyla bizim Sosyal Güvenlik Kurumu’muz tarafından Nusinersen, uygulama merkezlerimiz aracılığıyla tedavilerine devam ediyor.

SMA ile ilgili çok büyük bir duygu sömürüsü var. Ailelerin çocukları üzerinden hassasiyetlerini bir deneysel alana çekmeye çalışan bir yapı var. Türkiye’de, en ağır hastalıklarda bile, en pahalı hastalıklarda bile onaylanmış tüm tedavileri bile kapsayan bir sosyal güvenlik sistemi var. Ne kadar pahalı olursa olsun karşılayan bir sistem var.

SMA ile ilgili de dünyada onaylanmış yöntemleri karşılayan bir sosyal güvenlik sistemi var. Ama siz, öbür taraftan insanların hem çocuklarını kobay olarak kullanacak hem de dünyanın araştırma parasını da üstüne alacak sistemi onaylamamızı ve bunu desteklememizi bekliyorsunuz.

Bunu bir millete lütfen yapmayın. Bu ve benzeri tartışmalar, bu ve benzer kapı aralamalar, popülist kapı aralamalar. Her türlü umuda sarılan aileler var. Bunu bilmeyen bir insan değilim ben. Dolayısıyla SMA ile alakalı bunları yapmayın lütfen.

Türkiye’de nitekim anne ve bebek sağlıyla alakalı, 2002 ile kıyasladığımızda sayın vekillerimiz içerliyorlar ama zorundayız, çünkü en son iktidar oldukları dönem 2002. Dolayısıyla kıyaslama yapmak, bir siyaset icrasında en doğal yöntemdir. Bunu da gayet tabii ki yapacağız. Canlı doğan her bin bebekten bir yaşına kadar, 2002’de binde 31,5 ölüm oranıyken bu bugün itibariyle binde 9,1’e düşmüş. Bu bizim için yeterli midir? Hayır.

“EK DERS ÜCRETİ KARŞILIĞI ÇALIŞMAK, BİR İSTİHDAM BİÇİMİ DEĞİLDİR”

Bakanlığımızda ek ders ücreti karşılığı çalışan personelimizle alakalı değerlendirmeler geldi. Özlük haklarının olmamasıyla alakalı. Diğer bakanlıklarda ek ders ücreti karşılığı çalışan personellerin şartlarında iyileştirme yapıldı, ancak bizim bakanlığımızdaki şartları yetiştirilmek üzere yapıldı.

Ek ders ücreti karşılığı çalışmak, bir istihdam biçimi değildir. İstihdam olmadığını arkadaşlarımız da gayet iyi biliyorlar. Ek ders ücreti karşılığı başlayıp eğer KPSS ile başka bir yere atanmışsa giden veya eğitim sebebiyle veya çeşitli sebeplerle ayrılan bir sürü arkadaşımız var.

Ek ders ücreti karşılığı çalışmayı otomatikman bir istihdam sebebine dönüştürdüğünüzde bu sefer diğer süreçleri tamamlayarak devam eden arkadaşlarımız açısından da bir haksızlık olacak. Ben, bunu çok açıklıkla söyledim.

“10 DEĞİL, TOPLAM 38 DOKTORA YAPMIŞ ARKADAŞIMIZ VAR”

Sosyal imkanların sağlanması ile ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ömer Fethi Gürer Bey sormuştu; ‘10 tane doktora yapan personelinizin sorununu çözemediniz, Bakanlık kendi personelinin sorunun çözemiyorsa diğerlerinin sorunlarına ne yapabilir’ diye.

Ben, onunla ilgili detayları da vermiş olayım. 10 değil, bakanlığımızda öğretmen, programcı, sosyal psikolog, sosyolog, hemşire, fizikçi, fizyoterapist, mühendis, şube müdürü, aile ve sosyal hizmetler uzmanı, daire başkanı, genel müdür yardımcısı olmak üzere toplam 38 doktora yapmış arkadaşımız var.

Bakanlığımızda doktora yapan arkadaşlarımız, kendi alanlarıyla ilgili mesleklerde ya da idari görevlerde çalışabiliyorlar. Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği kapsamında personelden doktora öğrenimini bitirmiş olanlardan talep eden ve şartlara uyanların atamaları sınavsız olarak yapılabilmektedir.”

Sayıştay bulguları üzerine yöneltilen sorular üzerine ise Bakan Yanık, şunları söyledi:

“18, mali tabloyu etkilemeyen bulgu tespit edilmiş. Yani ‘İç kontrol ile eksikliğiniz var’ demiş, Sayın Bülent Kuşoğlu. Bakanlığımız iç kontrol sisteminin oluşturma çalışmaları, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 26 Haziran 2007 Kamu İç Kontrol Standartları Tebliği çerçevesince yürütülüyor.

Bakanlığımızca tebliğ çerçevesinde 2022-2023 yıllarını kapsayan Kamu İç Kontrol Standartları’na Uyum Eylem Planı, yine belirlenen standartlarda yürürlüğe kondu. Bu çerçevede de çalışmalarımızı yürütüyoruz.

“PARAYI İADE ETTİK”

Sayıştay raporlarında bağışlarla ilgili tespitler var. Bir hayırsever bağışta bulunuyor. Bu bağışın bakanlığın kasasına girip girmediğinin tespitinin yapılmadığı Sayıştay tarafından tespit edildi. ‘Bu bağışların nerede olduğu, kimlerin cebine girdiği tespit edildi mi’ diyor Aylin Cesur.

Sayın vekilin bahsettiği konuyla ilgili sadece bir vaka var Sayıştay raporunda. Bu da aslında hiç öyle kimin cebine girip girmediğinin sorulmasına gerek kalmayacak kadar somut bir vaka. Bunu sizle hemen paylaşmak istiyorum.

2016 yılındaydı yanılmıyorsam, geçtiğimiz günlerde de iade ettik o bağışı da. 2016 yılında İstanbul’da bir vakıf, bir şartlı bağış yapıyor, 100 bin TL tutarında. Ve Türk lirasını döviz hesabımıza yatırıyor. Birinci hata bu. Bağışı yapan vakıf, bağışı yanlış hesaba yatırıyor. Banka, ‘döviz hesabında Türk lirası olmaz’ diye o Türk lirasını alıyor, bizim bakanlığımızın Türk lirası hesabına aktarıyor. Aktarırken şartlı bağış kaydını görmüyor veya aktarmıyor.

Dolayısıyla bizim hesabımıza herhangi bir şekilde şartlı bağış olarak düşmediği için bu genel carinin içine katılmıyor ve harcanıyor. Burada herhangi bir özel kasıt, istismar yok. Yapılan bağış oradan alınıyor ve yine bakanlık hizmetlerinde kullanılıyor.

Bir süre sonra bu bağışı yapan vakfımız diyor ki ‘Ben bunu çocuk hizmetlerinde kullanılsın diye yapmıştım, benim bağış şartım gerçekleşmediği için ödediğim parayı geri istiyorum.’ Biz de ödedik. Bu kadar basit. Parayı iade ettik.”

“SOSYAL YARDIMLAR VE YOKSULLUK PARALEL GİDİYOR İDDİASI TABİATI İTİBARİYLE DOĞRU DEĞİL”

Bakan Yanık, sosyal yardımlar ve yoksulluğun paralel gittiğiyle ilgili bir soruyu da şöyle yanıtladı:

“Sosyal yardımlar ve yoksulluk paralel gidiyor iddiası tabiatı itibariyle doğru değil. Sosyal yardım ihtiyacı olanları devlet olarak destekleme gücünüz varsa bunu sosyal refahın artmasıyla açıklarsınız. Bizim 4 başlıktan 50 başlığa çıkartmamızın anlamı da budur. İnsanların devletin desteğine ihtiyaç duydukları herhangi bir noktada yanlarında olmak.

O yüzdende çalışmalarımızı detaylı bir biçimde yapıyoruz. Şu anda ciddi anlamda bir veri ambarı oluşturuyoruz. Buralardaki verileri sağlıklı bir biçimde kullanarak müracaat eden kişinin yardıma ihtiyacı var mı, yok mu rahat bir biçimde tespit ediyoruz. Yardımları hayır, AK Parti cebinden yapmıyor; evet, devlet yapıyor, hükümet yapıyor.

Bu devlet 25 sene önce de vardı. 25 sene önce sosyal güvenlik sistemi, batak SSK hastanelerinin kapılarında günlerce sıra bekleyen, taş betonun üzerinde yatıp tedavi olmayı bekleyen bir millet vardı. O devlet o zaman yapmıyordu, şimdi yapıyor, içindeki siyasi iradeyle yapıyor.”

“2002’DEKİ ASGARİ ÜCRETLİLERİN TAMAMI BUGÜNKÜ KRİTERLERİMİZE GÖRE SOSYAL YARDIM İHTİYAÇLISIYDI”

Yanık, derin yoksulluğun bitmediği, yönetildiği ile ilgili bir soruya ise şu yanıtı verdi:

“2002’de 1 milyon hane yardım alırken geriye kalan yardıma erişemeyen, devletin ulaşamadığı haneler… 2002’de asgari ücret, şu andaki asgari ücretin dolar bazında 3’te 1’i kadardı.

Buradan yola çıktığımızda, 2002’de asgari ücret alanları bugüne göre değerlendirdiğimizde, hepsi sosyal yardıma muhtaç vatandaşlardı. 2002’deki asgari ücretlilerin tamamı, bugünkü kriterlerimize göre sosyal yardım ihtiyaçlısıydı.” (ANKA)